1 Mart 2017 Çarşamba

ÜÇ ARKADAŞ


Güneşin ben buradayım dediği güzel bir yaz günüydü. Portakal, limon ve dut ağacı sohbet ediyorlardı. Dut ağacı biraz üzgün görünüyordu. Portakal ve limon ağacı neden üzgün olduğunu merak ediyorlardı. Sonunda portakal ağacı dayanamayıp sordu: "Neyin var dut kardeş? Neden bu kadar üzgün duruyorsun?"

Limon ağacı da söze karıştı: "Bu halin sana hiç yakışmıyor dostum. Bu kadar üzülecek ne var? Paylaş ki bizde bilelim. Belki bir yardımımız dokunur."

Dut ağacı boynunu büktü. Sonra da: "Teşekkür ederim arkadaşlar. Ama benim derdim çok. Hangisini anlatayım ki?" dedi.

"Birine başla arkası gelir." diye söyledi portakal ağacı. Dut ağacı, derin bir iç çektikten sonra:

"Bir bana bak bir de kendine" dedi portakal ağacına. "Senin meyvelerin çok tatlı, rengin canlı, kokun harika. Ta uzaktan bile varlığın hissediliyor. Herkes seni çok seviyor. Bir de bana bak. Hastalığımdan dolayı bu yıl fazla ürün veremedim. Dutlarımın çoğu dallarda kurudu. Hem kokum senin gibi etkileyici değil. Rengim ise canlılığını yitirmiş, yüzüme bile bakan olmuyor. Bir selâm bile vermiyorlar. Şimdi ben üzülmeyeyim de ne yapayım? Aman, boş ver. Bunları niye anlatıyorum ki. Nasıl olsa senin durumun farklı. Beni anlayamazsın.." dedi.

Portakal ağacı, dut ağacının böyle düşünmesine çok üzüldü. "Evet, seninle aynı durumda değilim. Ama bu olmayacağım anlamına gelmez. Ben de hastalanabilirim. Meyvelerimi, kokumu, rengimi kaybedebilirim. Ama sen asıl iyileşme ümidini yitirirsen, işte o zaman gerçekten hasta olmuş olursun. Güzel şeyler düşünürsen, içinde bulunduğun kötü durumdan daha kolay sıyrılabilirsin."

Limon ağacı başıyla söylenenleri onayladıktan sonra dut ağacına döndü: "Portakal kardeş doğru söylüyor. Geçen yıl doluya yakalanmış, bütün meyvelerimi kaybetmiştim. Günlerce kendime gelememiştim. Kendi kendimi mutsuz ettikçe; dallarımın kuruduğunu, geride kalan birkaç limonun da buruştuğunu gördüm. Buram buram limon kokusu da yayılmıyordu etrafa. Sonra silkelenip kendime geldim. Kendi kendime dedim ki: Hey ne oluyor sana? Nedir bu halin? Haydi, toparlan! Başına gelen ilk şeyde böyle yıkılırsan sonrakileri hiç atlatamazsın. Hala köklerin sağlam. Seneye daha güzel ürünler verebilirsin. Biraz gayret et bakalım dedim. Moralimi yükselttim. İnan çok işe yaradı. Ertesi yıl o kadar çok limon oldu ki ağırlıklarından ağacımın dalları aşağı sarkıyordu. Mahallenin sonuna doğru mis gibi limon kokusu her yere yayılıyordu. O yüzden ümitsiz olma dut kardeş... Sadece sabırlı ol. Sabır acıdır, meyvesi tatlıdır demiş atalarımız. Bak göreceksin seneye dutların o kadar çok olacak ki ağırlığını dallar taşıyamayacak. Bugün selam vermeden yanından geçenler, yarın tadına bakmadan geçemeyenlerden olacak. Hadi artık asma suratını. Sen gülünce her şey çok daha güzel oluyor."

Dut ağacı, bu konuşmaların sonunda kendine geldi ve arkadaşlarına hak verdi. Ertesi yıl, meyvelerinden ilk arkadaşlarına ikram  edeceğine söz verdi. Üç arkadaş az önceki kasvetli havayı dağıtıp güzel bir sohbete "Merhaba" dediler..

4 yorum:

  1. Ne güzel bir yazı...pozitif düşünce ve moralin yaşam kalitesindeki önemine ben de çok inanırım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayata nasıl yaklaşırsak o da bize öyle yaklaşır.Yaşadığımız anları daha değerli kılmanın yollarından biri de pozitif düşünmektir.Bu çekilmez gibi görünen hayatı daha yaşanabilir kılıyor.Yorumunuz için teşekkür ederim.

      Sil
  2. Hayata nasıl yaklaştığımız önemli olup Portakal ağacı ve Limon ağacı gibi insanların olması da gerektiğine düşünüyorum ben Günümüzde maalesef iyi olanı yermek gibi sıfatlarımıza her geçen gün bir yenileri de eklenir oldu. Güzel bir yazı okuyup tüm hayata yayabilmek dileğiyle :)))) Teşekkür ederim ....

    YanıtlaSil
  3. Aslında iyi olanı yerenler,kendilerini yeriyorlar farkında olmadan.O yüzden güzel insanlar biriktirmeli yanımızda.Tıpkı yukarıdaki hikayede olduğu gibi.Tek fark onların meyve olması.Yorumunuz için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil