31 Aralık 2020 Perşembe

PİNPON İLE RAKET

 Pinpon ile Raket çok iyi arkadaştılar. O gün Raket Pinpon'u evine davet etti. Pinpon koşa koşa arkadaşının evine gitti. Zaten ne zaman çağırsa koşa koşa giderdi. 

Raket arkadaşına onun seveceği yiyecekler hazırlamıştı. Pinpon sütlü kahveye bayılırdı. Bunu da unutmamıştı. Çikolatalı kek en sevdiğiydi. Arkadaşını düşünüp hazırlayıvermişti. Pinpon sütlü kahve ve çikolatalı keki görünce biraz mahçup bir şekilde "en sevdiklerimi hazırlamışsın" dedi. "Senin için" diye fısıldadı Raket. Bir yandan ikramları yerken bir yandan da  eski albümleri karıştırıyorlardı. 

27 Aralık 2020 Pazar

KELİME OYUNU - 4

 Kelime Oyunu serisinin dördüncüsünün kelimeleri sevgili Hanife Ertaş'tan: YEŞİL - BAHARAT - ŞİİR - YOL - SABAH

Burası iki dağın arasında kurulmuş yemyeşil ovanın ortasında küçük bir Anadolu köyü. Gün erken başlar burada. Yollarda insanlardan önce koyunları, sığırları görürüz. Bir bakkal dükkanı vardır meydanda bir de kahvehane..
Bakkalın veresiye defteri kabardıkça kabarmıştır. Her seferinde bundan sonra veresiye meresiye yok dese de yufka yüreklidir Ömer Amca, kıyamaz kapısına gelip isteyene. Sonra yine yazar veresiye defterine..

21 Aralık 2020 Pazartesi

KELİME OYUNU - 3 | MİNİK KUŞ

 Bu haftaki kelime oyunu aşağıdaki kelimelerle oluşturulacak. Keyifli okumalar dilerim. :)

HAYAL - DİLEK - ZAMBAK - DİYAR - ÖZGÜRLÜK

Bir varmış bir yokmuş. Bir garip kuş diyar diyar dolaşıp yorulmuş. Sonra bir ağaca konmuş. Bu bir dilek ağacıymış. Hemen dileğini dilemiş. En büyük dileği ailesiyle birlikte yaşayacağı büyük bir evmiş. Ağacın dalında tünerken  hayallere dalmış..

19 Aralık 2020 Cumartesi

SONBAHAR

 Ey rüzgar! Suskun yüreğimi önüne katıp sürüklerken susan sadece yüreğim değildi. Kızılca kıyametin koptuğu, yaprakların kızıla dönüştüğü bir sonbahar vaktinde toprağın huzur rengi kendini göstermişken yüreğimi sana teslim ettim. Huzurun adıydın sonbahar. Öyle usulca giriverdin hayatıma. Betin benzin daha sakin bir renge bürünmüşken tuttum ellerinden koydum baş köşeye. Bazen yüzümü yalarcasına esen rüzgara teslim etsem de kendimi sükut buldu sende yüreğim. Sanki bir parça dinlenme yerimdin. Ya da huzur soluklama merkezim..

14 Aralık 2020 Pazartesi

MASUMLAR ŞEHRİ

 Küçücük bir serçe kondu pencere kenarına. Birkaç ekmek kırıntısı bırakmıştım az önce. Kokusunu mu aldı bilinmez elbet. Geldi usulca kimseyi rahatsız etmeden minicik gagasıyla azığını yiyor. İki parça ekmek kırıntısı ile karnı doyduysa üçüncüsünü istemeyecek kadar alçak gönüllü bizim serçecik. 

"Anneee, kuş" diyerek annesine haber veriyor bizim evdeki minik kuş pencereyi göstererek. Sonra tül perdenin arkasından sessizce kuşu izliyor korkutmadan.

12 Aralık 2020 Cumartesi

KELİME OYUNU - 2

 KIRMIZI - İRLANDA - TUTKU - KİTAP - VİSKİ..

Dublin kalesine çıkıp şehri kuşbakışı izlerken mutlu insanlar gördü cadde boyu yürüyen. Etrafına bakındı, kimsecikler yoktu. Elindeki kitaptan rastgele bir yer açtı ve gözüne ilk çarpan cümleyi sesli okudu. Cümle "mutluluğu uzakta arama" idi. Tam ben burada olmaktan mutlu muyum acaba diye düşünürken arkasından soluk soluğa gelen gençlerin nefes alışverişlerine şahit oldu..

4 Aralık 2020 Cuma

KELİME OYUNU

 Sevgili Kırmızı Ruh arkadaşımızın önerisiyle yeni bir etkinlik başlamış. Ayrıntılı bilgi için deeptone arkadaşımıza da uğrayabilirsiniz. Her hafta belirlenen beş kelimeyle hikaye oluşturuyoruz. Eğlenceli bir etkinlik. Zamanı olanlar yapsın bence. Aşağıdaki beş kelimeyle çarşambaya kadar güzel hikayeler çıkar diye düşünüyorum. Keyifli okumalar diliyorum. :)

DENİZ - KAYIKÇI - SİMİTÇİ - ARABA - DEDE

Masmavi deniz bugün biraz hırçın gibi... Kim kızdırdı acaba onu diye söyleniyordu Kayıkçı Ramazan... Yıllardır bu işi yapmasına rağmen denizin bugünkü haline bir anlam verememişti. Oysa birbirlerinin sırlarını iyi bilirlerdi. Birazdan müşteriler gelmeye başlardı. "En iyisi önce kahvaltımı yapayım" dedi. Simitçiden iki simit aldı biri kendine biri martıların niyetine. Yanında sıcacık çay. Oh, değmeyin keyfine..

3 Aralık 2020 Perşembe

İYİ Kİ DOĞDUN NEŞE

 Onun zeytin gözlerine bakınca çocuk olası gelir insanın. Muzip bakışları, her an her yeri karıştırmaya hazır elleri, baldan tatlı diliyle yeryüzü mucizesi, annesinin cennet kokusu, evinin neşesi, ballı krakeri. Kimden mi bahsediyorum? Bu dünyanın bilmem kaçıncı harikası, evimizin minik prensesi Neşe..

Dün iki yaşına girdi bizim ballı kraker. İki yıl önce içimde büyüttüğüm sevgi pıtırcığım. Şimdi kocaman olmuş, yürümeye, koşmaya, konuşmaya başlamış. Henüz seni çok seviyorum diyemedi ama o sarılışı dünyalara bedel...

29 Kasım 2020 Pazar

İHTİYAR ÖĞRETMEN

 Adam, 48 yıl önceki ilkokul öğretmenini parkta görünce, utanarak yanına yaklaşıp

- Hocam, beni tanıdınız mı?" dedi.

İhtiyar öğretmen,

- Hayır tanımadım.. diye cevap verdi. Adam,

- Hocam nasıl tanımazsınız!.. Ben ilkokul öğrenciniz Mustafa. Hocam sınıfımızda bir arkadaşın saati kaybolmuştu. Ben almıştım. Siz de, 

- Herkes kalksın ve ellerini tahtaya dayasın, arama yapacağım. demiştiniz..

24 Kasım 2020 Salı

ÖĞRETMEN

Buğday tarlalarından

Şafağa doğru koşan

Durmadan, yılmadan

Aydınlık  bir gelecek için çalışan

Bir öğretmen olayım istiyorum

Ben öğretmen olmak istiyorum

Işıksız, susuz, yolsuz köylerde

17 Kasım 2020 Salı

HAYAL SOKAĞI

 Daracık bir sokak... Evler nefes almayacak kadar birbirine bitişik. Fransız balkonları süsleyen sakız sardunyalar. Çatılardan çatılara atlayan mırnavlar. Bir ters bir düz örülen hayatlar...

Rüknettin Amca'nın bizim evin balkonu dediği göbeğinin üzerinde höpürdeterek  içtiği kahvenin sesi alt komşudan duyulur. Zira duvarlar ses geçirmede birebirdir. Kasap Rıza'nın kedileri eksik olmaz. Ciğerler kedilerden müşteriye kalmaz. 

Terzi Destina Hanım iki Rumeli havasıyla makinesinin başında tıkır tıkır diker ömrünü. Çiçekçi Güllü iki göbek atar, üç çiçek satar. Kuaför Melahat'ın dükkanında toplanır bütün dedikodular. Tamburi Cemil Bey tellere dokunur dokunmaz dökülür yürekte yananlar..

2 Kasım 2020 Pazartesi

İYİ ADAMA BİR-İKİ SORU

 Anladık iyisin,
Ama neye yarıyor iyiliğin?
Seni kimse satın alamaz,
Eve düşen yıldırım da
Satın alınmaz.
Anladık dediğin dedik,
Ama dediğin ne?
Doğrusun, söylersin düşündüğünü,
Ama düşündüğün ne?
Yüreklisin,
Kime karşı?

31 Ekim 2020 Cumartesi

KADİM DOST

 Ateşle suyun buluşmasıydı onlarınki. Ateş mi suya direnirdi, su mu ateşe, bilinmez. Önce sessizce yaklaşır. Sonra yüreği yangın yerine düşmüş gibi kaynamaya başlardı usul usul. Bu kaçıncı mevsimin, kaçıncı hüznün demlenmesiydi acaba? 

Ondaki tevazu kimsede olmazdı. Hafifçe başını öne eğer ikramını sunardı tüm ihtişamıyla. Misafirperverdi. İkramda kusur etmezdi. Yılların biriktirdiklerini içinde saklar kimselere söylemezdi. Söyleyeceklerini de süzgeçten geçirip öyle söylerdi. Sohbetine doyum olmaz, kimse başından ayrılmak istemezdi..

10 Ekim 2020 Cumartesi

MERDİVEN

 Bin yüz elli basamaklı merdivenin bilmem  kaçıncı basamağında sonbahar yapraklarının turuncaya çalan renkleri arasında buldum seni. Yorgunluktan dilim damağıma yapışmış olsa da önce bir soluklanmak istedim yanı başında. Sonra öyle naif boynunu bükmüş uzatırken suyunu bana doyasıya içip bu taş çeşmeyi yaptıranın ruhuna Fatiha yolladım. Ah bu çeşmenin suyu beni kendime getirdi. İçimi ferahlattı sanki. Daha yolumuz uzun diye düşünürken tekrar basamaklara yöneldim.

Az ötede iki kız çocuğu bin yüz elli basamaklı merdivenin bilmem kaçıncı basamağında bezden bebekleriyle yere örtü sermiş evcilik oynuyordu. Biraz önce de merdiven başında bir yaşlı çift pazar torbalarını basamaklara bırakmış dinleniyordu. Yüklerle merdiven çıkmak oldukça zor. Sarman kedi bile yoruluyor bizim basamakları çıkarken..

22 Eylül 2020 Salı

MASKELİ BALO

 Bu sabah büyük bir heyecanla uyandım. Akşamdan herşeyi hazır etsem de elim ayağıma dolaştı. Benden daha heyecanlı biri vardı. O da bizim minik prenses Nesrin. 

Bugün okulun ilk günü. Bizim minik kız büyümüş ilkokula başlamış. Maskeli baloya aldığı davetiyeyle uykusu kaçmış. Öylesine heyecanlıymış ki yerinde duramıyormuş. Sabah heyecanla karışık telaşı yüzüne yansımış..

8 Eylül 2020 Salı

ÇOCUKLAR

ÇOCUKLAR [PiX]

 Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,

Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları.

Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler

Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.

Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.

Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.

Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.

6 Eylül 2020 Pazar

MOR BİSİKLET

 Kendimi onun akışına bıraktığımda uçsuz bucaksız hayallerin peşinde hissederim tüm benliğimi. Her pedala dokunuş bir hayale dokunuş gibidir. Uzayan yolları onunla el ele arşınlamak kadar güzeli yoktur. Yollar onunla daha bir güzelleşir sanki.

Havalı kornasıyla selam verirken esnafa, daha görmeden bu güzelliğin farkına varır fırıncı Ahmet Usta. Sabahın erken saatlerinde mis gibi ekmek kokusu mahalleyi sararken bizim emektar kornasıyla selam verir raflara itinayla dizilen ekmeklere ve tabii ki Ahmet Bey'e. Ahmet Usta ellili yaşlarda, orta boylu, babasından devraldığı fırıncılıkla geçimini sağlayan, yaptığı ekmeklerin kokusuyla insanı baştan çıkaran bir emektardır. Bu sabah da iki ekmek attım mor bisikletimin sepetine. Ahmet Usta'nın bereketiyle. Sonra "Hayırlı işler, bol güneşler" muhabbetinin ardından düştüm yollara..

26 Ağustos 2020 Çarşamba

AŞURE

Aşureler pix

 Yedi komşu bir araya gelip imece usulü yardımlaşmaya başlamışlar. Hepsi sırayla birbirinin eksiğini tamamlayıp koca bir kazana doluşmuşlar. Aralarındaki muhabbet o kadar koyuymuş ki fokur fokur kaynamışlar. Kaynamakla kalmayıp kaynaşmışlar bir de birbirleriyle iyice. Kimi bereket getirmiş ocaklara kimi ise ağızları tatlandırmış bal edasıyla. Kimisiyse  kokusuyla mest etmiş yanına yaklaşanları..

21 Ağustos 2020 Cuma

YOLLARDA BULURUM SENİ

 Eski  bir valize sığdırılmış iki parça kıyafet, bir küçük albüm, üzeri işlemeli anı defteri ve bolca umut... Tabii yanında kaldırımların eskitemediği narin ayaklar. Hafiften nasır tutmaya başlamış olsalar da hâlâ iş görmekteler. Hızlı adımlara karışan şehir lambaları ışıl ışıl görüntüsüyle ruhumu aydınlatırken korkularımı karanlığa gömdüm ben. Umutlarımı ise aydınlığa teslim ettim. Yollar uzadıkça tükendi bedenim ama pes etmedim. Babaannemin lafı çınladı kulaklarımda: "Yola çıkan yol alır, çıkamayan yolda kalır." Çıktım kabuğumdan, kozasından sıyrılan kelebek gibi. Sonra düştüm yollara. Zira artık kelebeğin uçma vakti...

11 Ağustos 2020 Salı

HAYATIN İÇİNDEN

 Egzoz dumanlarına karışmış zambak kokuları etrafı sararken korna seslerine de çocukların şen kahkahaları karışmıştı. Mahallenin bakkal amcası elindeki kedi mamalarıyla peşine taktığı kedileri boş arsada doyurma derdine düşmüştü. Mamalarını yiyen kediler patilerini yalayarak teşekkür ediyordu babalarına..

Mahallenin bir köşesinde Müzeyyen Teyze'nin sakız sardunyaları balkondan etrafı selamlıyordu, nihavend makamı eşliğinde.  Bir kenarındaysa isyan şarkılarına eşlik eden gençlik kendinden geçiyordu. Çocuklar ise bu iki köşenin ortasında yakalamaca oynuyorlardı. Onların şen kahkahaları evlerin pencerelerinden içeri sızıp gönülleri şenlendiriyordu,. Hele zeytin ağacı yok mu? En çok o seviyordu çocukların sesine ses vermeyi. Onları dinlemeyi. Kim bilir belki de kendince eşlik ediyordur onların şarkılarına...

3 Ağustos 2020 Pazartesi

KIZLAR YARIŞIYOR

 Mahallenin ufaklıkları ile bahçede bir yarışma düzenledik. Konumuz: SEVGİ. Çocukların kimi şiir yazdı, kimi ise resim çizdi. Gönülden kağıtlara sevgi aktı.

Sonrasında da ufak bir ödül töreni vardı... 👏

19 Temmuz 2020 Pazar

SARE TEYZE

 Kervandan biri daha göçtü bugün. Öyle sessiz-sedasız. Zaten dünyada var iken de konuşamadığı için sessiz yaşardı. Ölümü de sessiz oldu yaşamı gibi. Adını bile bilmezdim aslında. Onu da bugün okunan saladan öğrendim..

Konduk-göçtük misali yaşarken dünyada birileri giderken usulca, yerlerine bir başkaları geliyor. Ve hayat kaldığı yerden devam ediyor..

1 Temmuz 2020 Çarşamba

TEMİZLİK

 Son bir kaç aydır silinmemiş camların ardından bakarken hayata ne kadar kirli görünüyor her yer. Oradan oraya koşuşturan insanlar, çat kapı değişen duygular, rengarenk hayatlar, karşı kaldırımdaki gururlu akasya ağacı, çapraz apartmanda her gün sardunyalarını sulayıp kokularını içine çekerken huzur bulan teyze, karşı apartmanın kedisiyle hemhal olmuş afacan çocuk hepsi çamura bulanıp kirlenmiş gibi bakıyor bana pencerenin ardından..

21 Haziran 2020 Pazar

BABA

 Bugün Babalar Günü biliyor musun? İlk kahramanım, süper kahramanımdın benim. Kocaman parmaklarının arasından hayatı yakalar, omuzlarının üstünden bütün dünyayı ele geçirecekmişim gibi hissederdim. 

Baba demek güç demekti. Tıpkı karşıda dev gibi yükselen dağlar gibi. Ne kadar darbe yese de dimdik ayakta duran bir yiğitti.

Baba demek güven demekti. Hata yapsan dahi korkmadan ona anlatabilmekti her şeyi. Gece beraberce oturup yıldızları sayabilmenin, onun anlattığı masallarla huzurla uykuya dalabilmenin adresiydi baba.

3 Haziran 2020 Çarşamba

KORKU

 Pencereden soğuk hava geliyordu. Rüzgarın hışırtısı geceyi bölerken aniden başlayan yağmurla birlikte ortalığı aydınlatan şimşek fotoğraf çekiliyor hissi verse de ardından gümbür gümbür etrafı döven gök gürültüsü beni korkutmaya yetti de arttı bile. Küçüklüğümden beri korkmuşumdur bu sahneden. O zamanlar gök gürültüsü duyduğumda ya da şimşek çaktığında yorganın altına kafamı sokar sabaha kadar dışarı çıkarmazdım. Korku işte ecele faydası olmasa da yaşıyor insan.

Büyüdükçe korkularımın bittiğini düşünsem de bitmediğinin farkına varıyorum. Yıllar önce asansörde mahsur kalmıştım. Dar alan, karanlık, boşluğa düşme düşüncesi, o kapalı kutudan çıkamama endişesi korkumu ikiye katlamıştı. Oradan kurtulmanın verdiği mutluluk görülmeye değerdi..

25 Mayıs 2020 Pazartesi

BAYRAM

 Bin bir heyecanla alınan bayramlıkları ütüleyip özenle yatağın kenarına asardım. Ayakkabılar yeni alınmışsa parlatıp başucuma koyardım. Tatlı bir heyecanla uyumaya çalışır ama uyuyamazdım. Yeni alınmış elbiseme sarılıp öper, öyle yatardım. Eteklerimin boyu hep uzun olurdu seneye de giyer mantığıyla. Pantolon alınmışsa eğer beli bol gelirdi hep yine aynı düşünceyle. Ayakkabılar birkaç sene idare etsin diye bir-iki numara büyük alınırdı. O yüzden üzerime tam oturan bir kıyafetim olmadı hiç sadece o sene giyebileceğim. Ya da ayağımdan çıkmaya çalışmayan bir ayakkabım..

19 Mayıs 2020 Salı

RAFADAN TAYFA

 Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, ben ninemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, bir rafadan tayfa ekibi varmış mahallenin birinde. Bu ekibe çok yakında biri daha katılacakmış, yeni komşu Nesrin.

Akın, oyun alanına doğru giderken mahalleye yeni taşınan birileri olduğunu görmüş. Hemen "Bir şeye ihtiyaçları var mı sorayım" diye geçirmiş aklından. Ne de olsa komşu olacaklarmış, tanışmaları lazımmış. Hemen yanlarına gitmiş ve  "Kolay gelsin, yardıma ihtiyacınız var mı?" demiş. "Benim adım Akın, bu mahallede yaşıyorum" diye eklemiş. Nesrin elini uzatmış "Merhaba, benim adım Nesrin" demiş ve sonra da kardeşini tanıtmış. Ayaküstü biraz sohbet ettikten sonra ufak tefek eşyaların taşınmasına yardım etmiş Akın..

13 Mayıs 2020 Çarşamba

KOKOREÇÇİ İSMAİL EFENDİ

 Özel sos ve baharatlarla hazırlayıp kendine has ilginç hareketlerle kıydığı kokereçin çığlıkları kulaklarımda, tadı ise damağımda.. Köşe başındaki kokoreççi dükkanını çalıştıran İsmail Efendi'den bahsediyorum. Kendisi dükkanın iğne atsan yere düşmez misali olduğu zamanları özler oldu bugünlerde. Şimdi dükkanında oturup sinek avlayan İsmail Efendi bu durumdan hiç de memnun değil. Arada yan komşu İzzet Efendiyle oynadıkları tavla  olmasa boş oturmaktan, sıkıntıdan patlar durumda. Neyse ki İzzet Efendi var da ortam biraz şenleniyor..

1 Mayıs 2020 Cuma

GECE...

 Gece perdesini çekmişken yeryüzüne holden sızan ışığa ayak uydurmaya çalışan bir ben var benden öte benden ziyade.

Karanlık bir gecenin orta yerinde ışıkla buluşmanın hazzıydı beni kendime getiren. Küçük kar tanelerine karışan ruhumun yansımalarıydı kendi gölgesine sarılıp düşen. Yeniden doğmanın adresiydi karla kaplı yollar. Baharın müjdeleyicisiydi kapıya dayanıp kazma kürek yaktıran kara kış.. Ve bilmem ki bu kaçıncı çırpınış...

19 Nisan 2020 Pazar

ÇİÇEKLER ALEMİ


Saksısını beğenmeyip yerim dar diye süzülen pembe sardunyam güneş banyosuna koşmuş hemen. Yanında bülbülün hoş sesinin yankılandığı radyosunu da almayı ihmal etmemişti. Müzik eşliğinde banyo keyfine diyecek yoktu. Etrafına mis gibi kokular yayarken neler düşünüyordu kimbilir!

Peki nazenin bir gelin gibi süzülen mor menekşeye ne demeli? Bakmayın öyle narin göründüğüne. Daha az önce dikenlerine aldırmadan yandaki kaktüsle kavga eden o değil miydi? Bu kibar hanımdan hiç beklenmeyen hareketlerdi bunlar.

Az ilerdeki havuz başını süsleyen küpeli  ise belki takmak isteyen olur diye kulağını uzatmış, küpesini gösteriyordu Sümbül hanıma. Sümbül hanımsa mis gibi kokular yayıyordu geçtiği yerlere.

Ortancaysa bu aralar kilo almış, hafifçe genişlemişti. Bunun farkına varınca hemen rejime başlamıştı. Zira acil müdahale gerekliydi.

Aslanağzı aç ağzını, açmazsan ağzını sıkarım boğazını diyen bir yaban gülü gördüm. Zavallı aslanağzı korkudan açıverdi ağzını. Oysa yabangülü onu korkutmak istememişti. Sadece kendi elleriyle topladığı yemişleri arkadaşına yedirmek istemişti.

Beyaz papatyalar tacını giymiş, yeşil çayırlarda boy gösterirken podyumda yürür gibi hafif sallanırdı. Yeşile hiç bu kadar güzel yakışmazdı beyaz. Çimenler ruh ikizini bulmuş gibi sevinirdi.

Begonviller, laleler,kasımpatıları, güller... Ve daha neler neler. Şimdi hepsi bir olmuş baharı beklemekteler. Gelsin gönüllere bahar, renklensin dünya. Gözümüz, gönlümüz bayram ola...









6 Nisan 2020 Pazartesi

HAYALLERDEN GERÇEKLERE...

Evvel zamanlarla kalbur zamanların yer değiştirdiği bir masal diyarıydı burası. Kardanadam adam olmaktan çıkmış ete kemiğe bürünmüştü sanki.

Komşu Mualla son ses açtığı taverna müzikleriyle mahalleliyi çoştururken çocuklar tek göz odalı evlerinde şato hayalleri kuruyorlardı. Büyülü ormanda rengarenk ağaçların arasından gidiliyordu şatoya. Ama gitmesi anlatıldığı kadar kolay değildi elbet. Ağaçlar hareket halindeydi ve şatoya ulaşmayı engelliyordu. Ulaşanlar ise hemen içeri giremiyordu. Soru soran bir kapı çıkıyordu karşılarına.  Kapıdan doğru cevabı vererek girmek gerekiyordu. Ne zor şeydi bunlar. Sahi burası neresiydi? Yoksa dünyanın öbür ucundan mı sesleniyordum bu uca?

Çekirdek çitleyip film izlediğimiz sinema saatleri gerçeğe dönüşmüş, filmin başrolünü kapıvermiştik. Zira herkes payına düşen rolü oynuyordu şu hayatta.

Sarmaşıklar  balkonu büsbütün sarıp sarmalarken ne kadar da samimi görünüyordu evladını kucaklayan anne gibi. Peki ya kapının önünde süzülen salkım söğüte ne demeli? Başını uzatmış taranmayı bekler gibi. Hepsi farklı bir dünyadaydı sanki.

Sonra ne mi oldu? İskambil kağıdından yaptığımız evleri kendi rüzgarımızla yıktık. Kutu kutu pense oynarken arkasını ilk dönen olmak için mızıkçılık yaptık. Sahi son dönen olsak ne kaybedecektik ki? Bunun cevabını hiç öğrenemedim. Yıllar birbirini kovalarken biz mi hayatı kovaladık yoksa o mu bizi? Bunun cevabını da hiç öğrenemedim. Bütün karamsar hallerimizden sıyrılıp müziğin ritmine kendimizi bıraktık. Komşu Muallaya eşlik edip kendimizden geçtik. Kendimize geldiğimizde ise biz, biz değildik.

23 Mart 2020 Pazartesi

GİDENLERİN ARDINDAN

 Yüzünü görmeden yaşamak ne zormuş meğer... Sadece sesini duymak yetmiyormuş sevene. Göz göze gelebilmekmiş asıl huzur. Yokluğunun tek tesellisiymiş  dakikalara sığdırılmış bakışlar.

Ah bilmezdim şarkıların bu kadar hüzünlü olduğunu, bilmezdim ayrılığın bu kadar can yaktığını. Takvim hâlâ senin gittiğin günü gösteriyor. Senden sonrası yok ki. O yüzden koparmadım yaprakları. Bir takvim eskidi sensiz. Daha kaç takvim yaprağı geride kalacak kim bilir!

Bu akşam bir parça hüzün demledim çay niyetine. Öyle bir dikişte değil sindire sindire içtim ince kıvrımlı kalp bardağında. Bilirsin beni çayı pek sevmezdim zaten. Hüznü sevmediğim gibi...

Postacı yolu gözler oldum bir haber gelir belki diye. Minicik, pullu bir zarf için dünyaları değişmezdim. Kutsal emanet gibi koklardım okumadan önce. Sonraysa itinayla yerleştirirdim mektup kutusuna. Uzakları yakın kılardı iki satırlık hasbihal.

Gecenin bilmem kaçı... Sensiz geçen geceleri de gündüzleri de sevmiyorum ben. Kapıya bakıyorum her an gelecekmişsin gibi. Zil çalınca sen geldin diye umutla açıyorum kapıyı. Bazen mahallenin yaramaz çocukları zile basıp kaçınca çok kızıyorum onlara. Umudumu çaldıkları için.

Senin ardından el sallarken öylece bakmıştım ya ardından. Şimdi yine aynı yere bakıyorum belki gelirsin diye. Öyle usulca, öyle sakin...
Hadi zil çal artık daha fazla bekletme beni. Özlemek güzel olsa da kavuşmak daha güzel besbelli.

16 Mart 2020 Pazartesi

DOST!



Sıcaklığı ile beni sarmalayan her gittiğim yerde benden ayrılmayan sadık bir dosttu o. Rengarenk kişiliğiyle pek de uyum sağlar bana. Yılların eskitemediği, eskise bile kıyılıp bir kenara atılamayacak cinstendi.

Zamanla pürüzler çıksa da biz birbirimizi anlıyorduk. Yalandan değildi sevgimiz, sarılınca birbirimize her şeyi unutturduk. Kar yağmış, fırtına olmuş, havalar soğumuş umurumuzda olmazdı. Üşütmezdi hiçbir şey bizi. 

Bazen süzgün hali üzerdi beni. Yılların yıpranmışlığı var besbelli. Ama kıyamazdım yine de ona. Sarıp sarmalayasım gelirdi.

Sonra günlerden bir gün onu bir kenarda oturmuş ağlarken gördüm. Yanına gittim. Neden bu kadar üzgün olduğunu sordum. Kalbinin üstünü gösterdi, delinmişti. Kurtarabiliriz, üzülme bu kadar. Tedavisi mutlaka vardır dedim. İnanmamış gözlerle yüzüme baktı. 

Beni terk edip yeni dostlar bulacaksın, biliyorum dedi ağlamaklı bir sesle.
Yanılıyorsun dedim. Seni terk etmek yerine senden daha farklı birşey meydana getireceğim. Bunun için biraz elyaf, makas, iplik ve iğneye ihtiyacım var. Gerekli malzemeleri getirince hemen işe koyuldum. Delik tarafı kesip içine elyaf doldurdum. İğne- iplikle bir güzel diktim. Üzerini gözlerle süsleyip, iplerden saç yaptım. Yeni oyuncağım hazırdı. Emektar, sadık dost delinmiş çoraplarım bundan sonraki hayatını başucu oyuncağım olarak geçirecekti. Hem de dostluğumdan hiçbirşey eksilmeden.

10 Mart 2020 Salı

MİMOZA


Ah Mimoza, memleketinden sürgün yemiş sevgili...
Sarı sarı boynunu bükerken ne kadar nazlı görünüyorsun. Öyle mahzun öyle kederli... Sarı ayrılık rengi derler senin hüznün bundandır besbelli.

Ah Mimoza! Yorgun bedenlerin gururlu kızı...
Akşamları sobanın başında yemeğini karıştırırken daldığı düşlerin büyüsüne kapılan, yemeğin buharına hayallerini karıştıran bir sevdalı gönüldür Mimoza.
Geceleri Mona Roza okur Sezai Karakoç imzalı. Gündüzleri ise kendi destanını yazar: Ateşten Çember.

Bir gelincik masalıdır Mimoza...  Düş kurmasını bilenlerin ya da kendi içinde kaybolanların masalı...

Ne zaman geleceksin Mimoza? Ne zaman değecek saçların pencereme. Ne zaman sesime ses verecek sessiz çığlıkların? Ne zaman düşlerimde olacaksın Mimoza? Ne çok soru sordum değil mi sana? Ah Mimoza bir bilsen içimdeki fırtınaları... Ah bir dindirebilsen onları!

Öyle tanıdık değildir Mimoza çok meşhur olmamıştır daha. Ama kendi masalının prensesidir o. Kendi diyarında kendi hayallerinin peşindedir Mimoza. Akşamları yorgun bedeni düşerken yatağa, minik yavrularının sıcacık öpücüğüdür onu dinlendiren. Huzurdur yalnızca istediği. Yüreğine iyi gelecek ilaç reçetesi.

Ah Mimoza!
Alıp başını gitmelerim var derken bile kalıp savaşmanın derdinde. Sevdası yüreğinde, hayalleri penceresinde ve yaşamın tam orta yerinde bir garip yolcudur Mimoza...

26 Şubat 2020 Çarşamba

GÖNÜL!...




Aylar geçti üzerinden. Ne yağmurlar ne fırtınalar ne karlar atlattı bu gönül. Kimi zaman sessizce sustu kimi zaman çağlayanlar gibi coştu. Ama ümidini yitirmedi.  Karanlıktan sonra aydınlığın geleceğini hep bildi. Belki de o yüzden sevmekten vazgeçmedi.

Hangi taşı kaldırsam sen çıkıyorsun ey gönül... Bülbül dertli, gül dertli, gönül hepsinden dertli. Bitmez denilen dertler biter, onarılmaz denilen yaralar kapanır.  Ve bir gün bir yerlerde yeniden başlanır hayata. Tıpkı yeniden doğmak gibi.

Gramofonda eski bir şarkı çalıyor Zeki Müren hatırası. Dışarıda hafiften bir yağmur yağıyor. Mum ışığında hayat bulmuş gönüller var ya da ateşe koşmuş pervaneler. Yandıkça yazmış, yazdıkça yanmış. Gece suskun, gönül suskun... Belki de yorgun. Bir tek Zeki Müren konuşuyor şimdi bizim yerimize.

Odadaki mum ışığı etrafa loşluk yayarken uyku göz kapaklarıma hükmetmeye çalışıyor. Direniyorum ama nafile söz geçmiyor kendisine. Yazmayı bırakıp köşedeki sedire uzanıyorum. Üzerime de annemin ördüğü kesme şeker modelli battaniyeyi alıp rüyalara dalıyorum. Uyanır mıyım bilmem!



23 Şubat 2020 Pazar

HUZUREVİ HALLERİ

Her sabah içtima yapar gibi dördüncü bölük beşinci tabur komutanı İsmail Hakkı Bey sanki hala komutan gibi hizaya sokmaya çalışır insanları. Etrafındakiler alışıktır onun bu haline. Her sabah geleneksel hale gelmiştir huzurevinde.

Bir de Mübeccel Hanım vardır huzur evinin tontiş teyzesi. Pamuk gibi saçları hafiften dalgalanır. Bakışları Türkan Şoray gibi anlamlı ve derin. Sesi desem bülbüllerle yarışır. Aldı mı ud'unu eline.  Tellere değil sanki  dokunur gönüllere. Ya Mümtaz Bey'e ne demeli sevdalanmıştır Mübeccel Hanım'a bir kere. Onun şarkılarıyla kendinden geçerken kim bilir neler hayal eder içinden. Her halini takip eder gizliden. 

Şeker Hanım ise adı gibi şeker gibidir. Ağzından bal damlar sanki. Üç beş kişi buldu mu etrafında hemen başlar hikaye anlatmaya. Hele soğuk kış gecelerinde sıcak çay eşliğinde anlattığı hikayelere doyum olmaz. Onu dinlemekten kimse yorulmaz. 

Rükneddin Bey vardır bir de her zamanki sallanan sandalyesinde uyuyakalan ama uyuduğunu da asla kabul etmeyen. Bir gün horlama sesini kaydedip dinleten arkadaşlarına bu ben değilim diye inkar eden. Ne gelen vardır ziyaretine ne giden. Yalnızlar rıhtımında gariban bir adamdır Rükneddin Bey. 

Rayiha Hanım kapıda göründü.  Emekli hemşire olan Rayiha Hanım'a herkes hastalığından şikayet eder. Her ne kadar ben doktor değilim dese de dinletemez kimseye.
Artık pes edince verir birine reçete. Üç tutam sevgiyi yarım bardak saygı ve bir bardak fedakarlıkla karıştır. Sonra bu karışımı her akşam iç. Dünyayı toz pembe görürsün diye yazınca reçetesi herkes tarafından duyulur. Duyulmakla kalmayıp uygulamaya konulur. Bir anda bütün hastalar şifaya kavuşur.

Rıfkı Bey köşesine çekilmiş mektubunu yazarken Rayiha Hanım yanına yaklaşır. Yine kime mektup yazıyorsun diye  sorduğunda Rıfkı bey'den eşime cevabını alır. Oysa eşi 3 yıl önce vefat etmiştir. Rayiha Hanım bunu bilse de eşine benden de selam söyle demeyi ihmal etmez. Rıfkı Bey'in hayalleriyle yaşamasını engellemez.

Bu alemde hepsinin hikayesi gözlerinden okunur. Bazen dile düşse de daha çok gönle düşer. Düştüğü yerde kimi kor olur kimi bahar olur. Ve su yolunu bulur. Vedalaşırken huzurevi sakinlerinin arkadan yine gel yine bekleriz nidaları duyulur. Gözler gönüllerle buluşur. Hafiften sallanan el eşliğinde herkes kendi dünyasında yol alır. Hem gidenler hem kalanlar  hoşçakalır...





20 Şubat 2020 Perşembe

NE DEMELİ?

 Bazen öylece yağmalı usul usul.. Huzur soluklayabilmek için. Hafiften üşümeli insan. Yorgan örtmeden beklemeli. Belki biraz titrerken sıcaklığın ne demek olduğunu hissetmeli.

Kayıp giderken ellerimizden zaman; akrep ve yelkovanın kıymetini bilmeli. Gökyüzü hala maviyken doyasıya bakmalı ki bir daha göremeyince farkına varabilmeli.

11 Şubat 2020 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 24



Gözünüzü kapatın ve uçan bir balon olduğunuzu hayal edin... Yaşamdaki bazı ağırlıklar zaman zaman balonun yani bizlerin yükselmesini engeller. Peki bu ağırlıklar neler? Hangi yaşantılar,duygular ve düşünceler var?

Evet, gözlerimi kapadığımda hayatın her rengini içinde barındıran bir balonla gökyüzünün uçsuz bucaksız maviliğine kendimi bırakıyorum. Karamsar düşünceler, ayrılıklar, acılar, kötülükler, yaşanmış zorluklar özgürce yol almama engel teşkil edebilir, yükselmemi engelleyebilir. Önemli olan acı veren izlerden güzellik yaratıp, engelleri ortadan kaldırıp yolumuza devam edebilmekte  diye düşünüyorum. Gözlerimi kapadığımda bunu yaptım ve çok rahatladım. Şimdi kendimi daha özgür hissediyorum ve hafiflemiş bir şekilde gökyüzünde yol alıyorum. Nacizane tavsiyem bütün olumsuzlukları bir kenara bırakıp öylece balonu havalandırın. Bu arada çok renkli balonum tek kişilik değil çok kişiliktir. İsteyen gelebilir.:)

Bir ağaç ev sohbetinin sonuna geldik. Bir sonraki sohbette görüşmek üzere.:)
Bu haftaki sohbet konumuzu belirleyen arkadaşımıza da teşekkürü borç bilirim.https://kendinetanterosa.blogspot.com/2020/02/agac-ev-sohbetleri-24.html?m=1

3 Şubat 2020 Pazartesi

BAVUL


Orta boyda, kahverengi  gözleri olan, içine kocaman bir yürek konup ağzı kapanan, her gidilen yere bazen benden önce giden ama hiç şikayet etmeyen bir varlıktı o.

23 Ocak 2020 Perşembe

BİLİYOR MUSUN BABA?

 Biliyor musun, Baba? Neyi dediğini duyar gibiyim. Bugün karne aldım. Sen yoktun yanımda. Sen yokken ben daha çabuk büyüdüm. Karne fotoğraflarında bir yanım hep eksik kaldı. Hediyen geldi ama sen yoktun..

Biliyor musun, Baba? İlk defa sensiz kutladım doğum günümü. Pastanın mumunu üflerken dilek diledim sen gel diye. Ama gelmedin hala. Kuyruklu yıldızı gördüğümde de dilek diledim yine gelmedin. Gökyüzünde gördüğüm uçaklarla selam gönderdim sana. Aldın mı selamımı?

16 Ocak 2020 Perşembe

BLOG YAZMAYA NASIL BAŞLADIN?

Sevgili "İçimdeki yaz" beni mimlemiş. Bana da davete icabet etmek düşmüş. Kendisine çok teşekkür ediyorum.

Yazmak ezelden ebede uzanan bir yolculuk gibi. İlk şiirimi ortaokulda yazdığımı düşünürsek yaklaşık 25 yıldır yazıyorum. Mutluluğumu, mutsuzluğumu, umutlarımı, hayallerimi her şeyi yazarak anlattım. Bazen yaşadıklarım konu oldu bazense hayal ettiklerim... Kalem sırra dokununca dilde duranlar gönülden kaleme dokundu. Dokunmakla kalmayıp kağıda döküldü.

9 Ocak 2020 Perşembe

MASALIN MASALI (ORTAK ÖYKÜ)

Sonra kendine gelip hemen etrafa haber saldı. Duyanlar birer birer geldi. Yer paylaşımı yapılıp aramaya başladılar. Annesi de gidebileceğini düşündüğü yerleri aklından geçiriyordu. Belki yine kurbağaları sayıyordur diye düşünüp  nehir kenarına bir bakalım dedi. Çalıların arkasına gizlenmiş gibiydi nehir. Onları aşıp yanına vardığında suyun içine baktı sanki Masal oradan çıkacak gibi.  Ama suyun yüzeyinde gördüğü yalnızca kendi yüzüydü.

Yerden bir taş alıp fırlattı dereye bütün umutsuzluğunu fırlatıp atar gibi. Geriye döndü. Çalılara doğru yürürken bir şey gözüne takıldı. Masal'ın kırmızı puanlı saç bandı bir çalının ucuna takılmış sallanıyordu. Eğilip eline aldı. Sonra istemsizce kokladı. Masal gibi kokmuyordu. Onun değildir. Dünyada kırmızı puanlı saç bandından sadece Masal'ın yoktur herhalde diye düşündü. Bir yandan da ya onunsa diye aklından geçirmedi değil.

(Devamını yazmak isteyen arkadaşlar Sessizgemi veya Deeptone arkadaşımıza müracaat edebilir.)

1 Ocak 2020 Çarşamba

ÇİNKO- MİNKO- TOMBALA

Yaşadığın zamanı yaşayacaksın sadece. Kış geldiğinde baharı anmak yerine kışın güzelliklerini keşfedip keyfini çıkarın. Baharı bahar geldiğinde yaşayın sadece. Kutlama yapmak için özel günleri beklemek yerine her gün için kutlama yapacak nedenler bulun. Tıpkı her gün güneşin doğuşunu kutlamak gibi.