22 Haziran 2017 Perşembe

SATRANÇ | STEFAN ZWEIG

 Kitap bir geminin limandan hareket etmesi ile başlar. Dünyaca ünlü satranç şampiyonu da aynı gemidedir. Kahramanın kendisi ile tanışma denemeleri yapar. Dünya satranç şampiyonu olan Czentovic aslında iletişim kuramayan, yaratıcılıktan uzak, aklî geriliği olan, cahil, kültürsüz birisidir. Babası öldükten sonra bir rahip tarafından himaye edilir. Daha sonra rahip satranç oynarken onu çok dikkatli izlemeye başlar. Sonrasında şaşırtıcı bir şekilde satranç oynamayı öğrenir. Katıldığı turnuvalarda rakiplerini yenerek dünya şampiyonluğuna yükselir.

Öte yandan Meconner adında hırslı bir adam da parası sayesinde dünya şampiyonu ile maç yapmayı başarır. Ama hep yenilir. Sonrasında araya giren biri yenildikleri sırada kolunu tutup ona doğru hamleyi söyler. Adamın dediğini yapan Meconner, şampiyonla berabere kalmayı başarır. Ona doğru hamleyi söyleyen Doktor B'den başkası değildir. Peki kimdir bu Dr. B?

Dr. B, İkinci Dünya Savaşı'nda kapatılmış olduğu bir otel odasında sürekli sorgulamalara tabi tutulmaktadır. Yine bir sorgu sırasında asılı duran pardüsenin cebinde bulunan ve sonrasında bir satranç kitabı olduğu anlaşılan kitabı çalmayı başarır. Sonra bu kitapla hayatı değişir. Otel odasında kaldığı hapis döneminde satranç oynamayı çözer ve zamanını karşısında biri varmış gibi hamleler düşünerek geçirir. Aynı anda iki farklı kişiymiş gibi hareket edip bu konuda oldukça kendini geliştirir.

 Sonrasında dünya şampiyonuyla maç yapması istenir. Ancak bu karşılaşmanın sonunda istemediği bir şekilde sonuçlanacağını düşündüğü için oyundan çekilir. Bu bölümü okurken yazarın hayattan çekilişinin mesajını verdiği izlenimi uyandırdı.

Kısa bir hikaye olan bu kitapta yazarın dili oldukça akıcı olmakla birlikte; bir anda kendinizi sahnelerin içinde bulabiliyorsunuz. İnsanların psikolojik tahlillerini de yaptığı söylenebilir. Yazarın hayat hikayesine baktığınızda savaşın neden olduğu umutsuzluk neticesinde eşiyle birlikte intihar ettiği görülüyor. Bu kitabın da ölmeden önce yazdığı son kitap olması  oldukça düşündürücüdür. Yazarın okumuş olduğum ilk kitabı olmakla birlikte diğer kitaplarına karşı da okuma isteği uyandırdı bende. Gelelim kitaptan alıntılar kısmına:
Küçük bir güney slav taşra şehrinde heyecan uyandıran olaylara rastlandığı çok enderdir. Bu yüzden bu köylü şampiyonun ilk ortaya çıkışı orada toplanmış ilerigelen kişiler için tam bir olay olmuştu.
Gerçi bu yeni şampiyon dar anlamda şehirden biri değildir fakat yörenin ulusal gururu artık iyice körüklenmişti. Varlığını o güne kadar harita üzerinde hemen hiç kimsenin algılamamış olduğu bu küçük kent, belki de şimdi tarihinde ilk kez dünyaya ünlü bir adamı göndermiş olmanın onurunu kazanabilirdi.
Mirko, bütün inatçı yaradılışlar gibi her türlü gülünç duruma düşme duygusundan yoksundu. Dünya satranç Şampiyonası'ndaki zaferinden beri kendini dünyanın en önemli insanı sayıyordu. Bütün o zeki, entelektüel, göz kamaştırıcı konuşmacıları ve yazarları kendi alanlarında yenmiş olmanın bilinci ve özellikle de onlardan daha fazla para kazandığı olgusu başlangıçtaki kendine güvensizliğin kaskatı ve çoğu zaman herkesin gözüne sokarcasına sergilenen bir gurura dönüşmesine yol açmıştı.
Hayatım boyunca tek bir düşünceye saplanıp kalmış, monoman insanların her türü hep dikkatimi çekmiştir. Çünkü bir insan kendini sınırladığı ölçüde sonsuzluğa da yaklaşmış demektir; özellikle dünyaya sırt çevirmiş gibi gözüken bu tür insanlar özel malzemeleriyle kendilerine karıncalar gibi tuhaf ve gerçekten bir defaya özgü küçük bir dünya modeli inşa ederler.
Dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz.
Elinden her şeyi alınmıştı, zamanı bilmeyeyim diye saat, birşey yazmayayım diye kurşun kalem, bileklerimi kesmeyeyim diye bıçak alınmıştı. Hatta sigara gibi en küçük bir kendini uyuşturma aracı bile yasaklanmıştı. Tek kelime söylemesine, herhangi bir soruyu cevaplandırmasına izin verilmeyen nöbetçinin dışında hiçbir insan yüzü görmüyor, bir insan sesi duymuyordum.
Toplama kampında belki insan elleri kanayana ve ayakkabıların içinde ayakları donana kadar el arabasıyla taş taşımak zorunda kalıyordu, iki düzine insanla berbat bir kokunun içinde soğuktan donarak yatıyordu. Ama öte yandan insan yüzleri görebiliyordu. Bir tarlaya, bir el arabasına, bir ağaca, bir yıldıza, herhangi bir şeye, ne olursa olsun herhangi bir şeye bakışlarını dikebiliyordu. Oysa burada insanın çevresinde hep aynılık vardı. Hep o değişmeyen korkunç aynılık vardı ve amaçladıkları da özellikle buydu.
İçimdeki benlerden birinin karşısında her zaman öteki bana göre çok ağırdı.
Benden bu kadar. Şimdi sıra sizde. Keyifli okumalar dilerim. :)

26 yorum:

  1. Çok severek okumuştum... Zweig'in diğer kitaplarını da okumak istiyorum... Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de çok sevdim.Diğer kitaplarını da okumak istedim.:)

      Sil
  2. Severek okuduğum bir kitaptı :)

    YanıtlaSil
  3. Güzel yorumlamissin :) satranç zeka isidir. Bunu bu kadar güzel bir sekilde anlatmak da bence öyle :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim güzel düşüncelerin için.:)

      Sil
  4. Etkileyici ve güzel bir hikaye. Okumayan kalmasın

    YanıtlaSil
  5. Bilinmeyen bir kadının mektubu adlı kitabını okudum ve diğer kitaplarını okuma isteği oluştu.O kitabı da tavsiye ederim.Şimdi Olağanüstü Bir Gece adlı kitabını okuyorum.Bunu da sıraya aldım:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilimeyen bir kadının mektubunu ben de sıraya almıştım,merak ediyorum.:)

      Sil
  6. Ben okumadım bu kitabı ama okumalıymışım :) teşekkürler paylaşım için :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım okursunuz siz de:) Yorumunuz için ben teşekkür ederim.:)

      Sil
  7. Yazarın en sevdiğim kitabıydı :) Diğer kitaplarını da okuyorum yavaş yavaş :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de çok sevdim. Diğer eserlerini de merak ediyorum.:)

      Sil
  8. Yazarın küçük ve ince kitapları, kendi hacimlerinin aksine dev gibi kitaplar. Satranç da kütüphanemin kitaplarından. Teşekkürler :)

    Ayrıca İranlılar'ın bulduğu bu oyun ne ilginç bir oyun. Hamle üzerine. Müthiş bir şey :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cismen küçük fikren büyük kitaplar.:)
      Hamle üzerine bir oyun kurgulamaları gerçekten güzel ve ilginç. :)

      Sil
  9. Dünyanın en iyi öykü yazarlarındandır ve ben de çok severim bu yazarı. Ayrı bir tadı vardır Zweig'in. Emeğinize sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okurken değişik bir tat bırakıyor okurda.Benim okuduğum ilk kitabı olmakla birlikte çok sevdim.

      Sil
  10. bu yazardan ilk bunu okudum, sonra da bir kadının yaşamından yirmidört saat. iyiydi ikisi de. satranç adlı bir film de var o da güzel ve ilginç. ben de oynuyom satranç ya, çok severim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazarın diğer kitaplarını da okumak istedim.
      Satranç filmini de merak ettim bir ara izleyeyim. Satranç oynamak da zevkli olsa gerek.:)

      Sil
  11. Size bir şey sormak istiyorum. İletişim kısmını göremediğim için buradan yazıyorum, kusura bakmayın. Yazar Kafede yazmak için ben de başvurdum da siz faydasını gördünüz mü merak ettim. Fikirlerinizi anlatırsanız sevinirim:) Bu arada satrancı ben nedense bitiremedim. Bana biraz ağır geldi. Sıkıldım, bıraktım. Belki zamanı değildir. Belki bir gün okurum:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim sadece Yazar Kafe üyeliğim var. Onun dışında bir aktivitem olmadı maalesef. O yüzden size yardımcı olamayacağım..

      Kitap konusunda da dediğiniz gibi belki henüz zamanı değildir. Uygun zaman geldiğinde okursunuz. Sevgiler :)

      Sil
  12. Güzel bir uzun öykü, bir oturumda okuyup bitirmiştim.

    YanıtlaSil