Küçücüktü önceleri
Bilmezdi hiç bu kadar büyüyeceğini
Her gün biraz daha boy gösterdi
Genç bir kız gibi yeşerdi
O da tahmin etmedi bu kadar yeşereceğini
Küçücüktü önceleri
Bilmezdi hiç bu kadar büyüyeceğini
Her gün biraz daha boy gösterdi
Genç bir kız gibi yeşerdi
O da tahmin etmedi bu kadar yeşereceğini
Dışarıda bulutların ardına gizlenmiş bir minik güneş aydınlatıyordu ortalığı. Herkes neşe içinde gülüp oynuyor, büyükler işine gücüne gidiyordu. Sıradan günlerden bir gündü yine. Yasirle kardeşi Fatma evlerinin avlusunda oyun kurmuşlardı. Oyun oynarken Fatma'nın mor entarili oyuncak bebeği elinden kayıp su birikintisinin içine düşünce çok kirlenmişti. Bebeğinin o halini görünce Fatma çok üzüldü.
Bu gece uykum kaçtı ben kovaladım. Bir ara yakalar gibi oldum ama yanılmışım. Nereye döneceğimi bilmeden sarıldığım yorgan olmuş derdime çare. Bir de çocukluğumdan kalan oyuncağım Sarıcan ne hikmetse. Çocukluğumdan kalma dediğime bakmayın henüz içimdeki çocuğu öldürmedim ben. Narin bir çiçek gibi sulayıp büyüttüm. Zamanı gelince tıpış tıpış yürüttüm..
Bir düş gizledim pencereme
Gökyüzü mavi ve huzurlu
Korkuluklarına tırmanmış umudun ta kendisi
Kalp atışları biraz endişeli
Savurmuş bir o yandan bir bu yana kendini
Bu sabah her sabah olduğu gibi sıradan bir sabahtı. Günün ilk ışıklarıyla uyanmış şu badem gözlerim etrafı kolaçan edip mutfağın yolunu tuttu. Parmak uçlarında yürürken gıcırdayan tahta döşemelerin sesinden ev ahalisi uyanacak diye kalp atışlarım hızlandı. Az daha hızlanırsa yan komşunun oturma odasından duyulacak hale gelebilirdi..
Küçük tahta kulübenin ölgün ışığında buldum hayatın ta kendisini... Yaşanmışlıklara inat yaşayamadıklarımızı bekledim. Bekledim bülbülün ötüşünde gülün hüznünü görebilmeyi. Gördüğümdeyse dileklerin en güzelini dileyip ayrıldım penceremden..