Bir düş gizledim pencereme
Gökyüzü mavi ve huzurlu
Korkuluklarına tırmanmış umudun ta kendisi
Kalp atışları biraz endişeli
Savurmuş bir o yandan bir bu yana kendini
Bir düş gizledim pencereme
Gökyüzü mavi ve huzurlu
Korkuluklarına tırmanmış umudun ta kendisi
Kalp atışları biraz endişeli
Savurmuş bir o yandan bir bu yana kendini
Bu sabah her sabah olduğu gibi sıradan bir sabahtı. Günün ilk ışıklarıyla uyanmış şu badem gözlerim etrafı kolaçan edip mutfağın yolunu tuttu. Parmak uçlarında yürürken gıcırdayan tahta döşemelerin sesinden ev ahalisi uyanacak diye kalp atışlarım hızlandı. Az daha hızlanırsa yan komşunun oturma odasından duyulacak hale gelebilirdi.
Küçük tahta kulübenin ölgün ışığında buldum hayatın ta kendisini... Yaşanmışlıklara inat yaşayamadıklarımızı bekledim. Bekledim bülbülün ötüşünde gülün hüznünü görebilmeyi. Gördüğümdeyse dileklerin en güzelini dileyip ayrıldım penceremden.
Az ileride iki kelebek dans ederken tekrar tırtıla dönüşemeyeceklerinin farkındalar. Kozanın içinde sabırla beklemenin mükafatıdır kelebek olmak. Onlar da bunun güzelliğini dans ederek çıkarıyorlar..
Gecenin bir yarısı. Takvimlerden şubat soğuğu. Üzerimizde ölüm uykusu. Toza toprağa karışmış hayaller... Sessizliğe bürünmüş saatler. O saatlerin içinde yüreklerden dökülen imdat çığlıkları. Gönülleri dağladı. Uzatılan her el, kurtarıcısını bulmuş gibi umutlu. Hava ise soğuk ve bulutlu..
Kerpiçten evin işlemeli penceresinden göründü ay parçası yüzü... Yanaklarının pembeliği yansımıştı günün ilk ışıklarına. Su yeşili gözleriyle etrafı süzerken içeriden annesinin seslenmesiyle kendine geldi Gülnihal.
Hemen pencereyi kapattı. Tül perdeyi hafifçe örttü. İçeri girdi biraz mahcup bir edayla. Annesi akşama misafirlerin geleceğini, hazırlık için kahvaltıdan sonra kendisine yardım etmesi gerektiğini söyledi. Hiçbir şey söylemeden usulca başını sallayıp onayladı annesini.