31 Mayıs 2017 Çarşamba

PUSLU KITALAR ATLASI | İHSAN OKTAY ANAR

Yazarın yayınlanan ilk romanı. Dünyayı gezmek yerine rüyaya yatarak dünya atlası çıkarmaya çalışan Uzun İhsan Efendi'nin zihninde yaşanan olayları konu alan bir roman. İhsan Oktay Anar, yazdığı bu eserde hayal gücünün ne kadar geniş olduğunu bize göstermekte. Birbirleriyle alakasız gibi görünen olaylar dahi en sonunda bu hayal akışının önemli bir parçası haline geliveriyor..

Tüm dünya aslında Uzun İhsan Efendi'nin düşlerinde var. Ve o, düşlerindeki hayatı oynuyor gibi. Bu oyuna oğlu Bünyamin, Kubidik, Ebrehe, Zülfiyar, Büyük Efendi, Hınzıryedi gibi kişiler de katılıyor. Uzun İhsan Efendi'nin esir kampında yaşadıkları, Bünyamin'in bir casusu kurtarırken verdiği mücadelede yüzünün tanınmaz hale gelmesi, babasının ortadan kaybolması, babasını esir kampında bulduğunda Bünyamin'in hissettikleri, Uzun İhsan Efendi'ye yapılan işkenceler, Bünyamin'e verilen paranın uğursuzluğu, Büyük Efendi'nin aynası oldukça güzel kurgulanmış..

30 Mayıs 2017 Salı

BOŞLUK (VACUUM)

 Boşluk, nam-ı diğer vakum (vacuum, void) konusunu ele alacağız bu makalede.. Boşluğun yazısı mı olur demeyin. Kâinatta hüküm süren fiziksel, kimyasal, sosyolojik bir çok kanun boşluk ile alâkalı aslında..

Bir yerde boşluk varsa orası eninde sonunda boşluğun yakınındaki enerji sahibi öğeler tarafından doldurulacaktır. Bunun kaçarı yok.. Bir yeri boş olarak muhafaza etmek istiyorsanız enerji harcamalı, gayret sarf etmelisiniz. Boşluğun kalitesi (saflığı) arttıkça muhafaza etmek için sarf edilmesi gereken çaba da artacaktır..

29 Mayıs 2017 Pazartesi

MEKTUP

Siz hiç postacı yolu gözlediniz mi? Mektup yolu beklerken heyecanlandınız mı? Ya da gelen mektubu defalarca okudunuz mu?

Lisedeyken bir sınıf arkadaşım vardı. Adı: Ayşe.. Kitap okumayı seven bir kızdı.. Yeni çıkan kitapları takip ederdi. O kitapları, ben de Ayşe'yi takip ederdim..

Lise bitince ilçedeki halk kütüphanesine üye olmuştum. Oradan kitap temin edebiliyordum. Ama ilçe bizim köye elli beş kilometre uzaklıkta olduğu için her zaman gidemiyordum. Köyde de kitap alabileceğim bir yer yoktu. Kitapsız kaldığım zamanlar oluyordu. Böyle zamanlarda Ayşe imdadıma yetişiyordu. Onunla mektup arkadaşı olmuştuk. Neredeyse her hafta Ayşe'den mektup gelirdi. Ben de mektup yolu gözlerdim. Her mektubu heyecanla açardım. Sonra da vakit geçirmeden cevaplamaya çalışırdım.

26 Mayıs 2017 Cuma

SÜPER BABAANNE

 Çakır Osman'ın Koca Fatısı. Doksanlık bir Osmanlı hanımı. Torunlar, torbalar da cabası..

Bembeyaz saçının her teli kim bilir ne acılara  şahittir? Er acısı, evlat acısı, sıla acısı. Daha da var mı gayrısı?

Toprak Ana'yı yazanlar görseydi Babannem'i, onu yazarlardı. Yaşayan ulu çınardır o. Gölgesinde evlatları, gelinleri, torunları dinlenir. Eskilerden dem vurdukça gözleri nemlenir. Köyünden söz açıldı mı, hikayeler peş peşe gelir. Yaşayan tarih desek yeridir..

25 Mayıs 2017 Perşembe

KÖR OLMAK

Gözlerimin ışığını kaybedeli uzun yıllar oldu. Gökyüzünün mavisine, çimenlerin yeşiline, ebemkuşağının yedi rengine hasret kaldım. Uçan kuşu takip etmeyi, yerdeki karıncanın peşinden gitmeyi özledim..

Özledim; sesini duyduğum karşı komşum Melahat Teyze'nin gözlerindeki sevgiyi  görmeyi. Boncuk boncuk gözlerini, yaşamın derin izlerini taşıyan çizgilerini seyretmeyi özledim. Sahi Melahat Teyze'nin alnındaki kırışıklıklar çoğaldı mı, acaba? O boncuk gözleri yine aynı sıcaklıkla bakıyor mu?

23 Mayıs 2017 Salı

SUSAMA BULANMIŞ HAYALLER

Sabahın ilk saatleri.. Trafik telaşı.. Bir yerlere yetişme telaşı, umut kovalama telaşı.. Ne kadar telaşlı bir milletiz, değil mi?

Sabahın ilk saatleri.. Ve bir koşuşturmaca başlar hayatın içinden.. Bu koşuşturmaca esnasında evine ekmek götürmeye çalışan bir genç çıkıyor karşıma. Simitler, tahta sopaya geçirilmiş. Halka halka dizilmiş umutlar..  Susama batırılmış hayaller.. Her satılan halka, belki de simitçinin yeni umudunu taşıyor yüreğinde..

Emeksiz yemek olmaz der atalarımız. Sabahın ilk ışıkları ve susama bulanmış hayaller.. Evine ekmek götürmenin umudu var simitçinin gözlerinde.. Emeğini yemeğe dönüştürmenin telaşı.

21 Mayıs 2017 Pazar

KURŞUNİ GECE

 Gök kurşuni bir gece.. Ve gecenin içinde ölümü arzulayan bir çift yürek.. Hangi yangında kaybetti kim bilir benliğini? Her sessiz çığlıkta kendi feryadını duydu. Duydukça tanıdı, tanıdıkça yandı. Kim bilir hangi yangının bilmem kaçıncı alevinde son buldu yaşamın karanlık sayfaları?.. Gök mü kurşuni, kurşun mu gökyüzü, bilinmez. Bilinmez elbet bulutların neyin ağırlığını kaldırdığı. Tutunamayan yıldızların nasıl kayıp gittiği bilinmez. Bilinmez aslında her kayıp giden yıldızın, yitip giden bir insan olduğu.. Bazen insan, bazense zaman kaybolur gönül yüzünden. Bazen ise zamanın içinde insan, insanın içinde zaman kaybolur. Düşlerde yangınlar, yangınlarda düşler olur. Ve an olur insan yanmaktan yorulur. Gök kurşuni bir gece ve gecenin bilmem kaçıncı saliselerinde cevap anahtarı yanlış basılmış hayat kitapçığının soruları arasında cebelleşirken bütün seçenekleri işaretleyesim gelir. Sonra hemen akabinde bir uyarı çarpar gözüme: İki seçenek vardır. Hayat çoktan seçmeli değil; doğru yanlış testinden ibarettir. Ve bir hamleyle yapılan her tercih daha sonrakilere gebedir. Ve gece yine kurşuni.. Yine grilerin arasına serpiştirilmiş mor ötesi bir gece.. Ve bu gece, bir ben var. Benden öte benden ziyade...

16 Mayıs 2017 Salı

CENNETTEN BİR KÖŞE: KAZ DAĞLARI

 Yaz mevsimine girerken insan şöyle şehrin keşmekeşinden uzak, doğayla baş başa kalınabilecek bir yer arayışına giriyor. Balıkesir ve Çanakkale sınırları içinde kalan Kaz Dağları tam böyle bir yer.. Doğayla iç içe, yemyeşil, bol oksijenli, alternatif bir tatil mekanı.. Kızılçam, meşe, karaçam ormanlarıyla ve zeytin bahçeleriyle kaplı bu güzel coğrafya, yaz mevsiminde bile geceleri serin olduğundan, sıcaktan bunalanlar için ideal bir kaçış yeri..

Kaz Dağları'nın zirvelerinden kopup gelen buz gibi çayın kenarına konan tahta piknik masalarında, ayağınız suyun içinde mangal ve semaver keyfi.. Diğer taraftan, buz gibi suya atıp çatlattığınız karpuz, yanında Zeytinli'nin fırınlarından taptaze karanfilli ekmek ve yöre köylülerinden aldığınız çeşit çeşit peynir, zeytin, bal, tereyağı.. Doğal ve sağlıklı hayat burada, özetle..

14 Mayıs 2017 Pazar

GURBETİM SENSİN ANNE

Kör kandilli, soğuk kış gecelerinde titreyen yüreğimi ısıtmaya çalışan kestane kokulu sobamın yanmakla sönmek arası gidip gelen alevleri arasında tanıdım gurbeti..

Tutuşturulmaya çalışılan bir alevin yangınında hayat buldu yüreğim.. Çıralar tutuştukça yanan soba değil, yüreğim; ısınan odam değil hasretimdi.

Beyaz badanalı kirece bulanmış duvarlarla yüzleştim. Annem'e değil, yastığıma sarıldım çoğu kez. Anadan, yardan, sıladan ayrılmanın adıydı gurbet. Ve gurbetin yangınıydı hasret.. Radyoda "Hasretinle yandı gönlüm" çalıyordu. O bile şahitti yangınlara. Frekanslara bile  yansımıştı hasretim.. Hasretimle birlikte bitmeyen gurbetim..

13 Mayıs 2017 Cumartesi

ŞAPKAMIZDAKİ TAVŞAN

 Sihirbaz, önce içi  boş bir şapka gösterdi seyircilere. Sonra "Bakın içinde bir şey yok", dedi. Seyirciler de içinin boş olduğuna şahitlik ettiler. Daha sonra şapkanın üzerine siyah bir örtü örttü ve bildiği bütün duaları okuyormuş gibi bir "hokus-pokus, abra-kadabra" seansına geçti. Yetenekli parmaklarıyla şapkanın etrafında görünmez dairesel motifler çizdi ve birden örtüyü kaldırdı. Ne çıktı dersiniz şapkanın içinden? Biraz önce boş olduğundan emin olunan şapkadan bembeyaz, şirin mi şirin bir tavşan çıktı! Sahi kim koydu onu oraya?

Peki ya bizim şapkalarımız? Onların içinde neler saklı, kim bilir? Kimi zaman kızgınlıklarımızı, kırgınlıklarımızı, pişmanlıklarımızı atıyoruz şapkanın içine..

7 Mayıs 2017 Pazar

KUYUCAKLI YUSUF | SABAHATTİN ALİ

1903 senesi sonbaharının yağmurlu bir gecesinde, Aydın'ın Kuyucak Köyü'nü eşkiyalar basar ve bir karı-kocayı öldürürler. Bu aileden geriye sadece Yusuf adında bir çocuk kalmıştır. Olay yerine gelen Kaymakam, Yusuf'u görür ve onunla konuşur. Çocuğun haline oldukça üzülen Kaymakam onu evine götürür ve sonrasında evlatlık alır. Fakat Kaymakam'ın eşi Şahende Hanım ile Yusuf'un yıldızı pek barışmaz. Kaymakam'ın Muazzez adında bir kızı vardır. Yusuf ile Muazzez'in yakınlaşması ise her geçen gün artmaktadır.

Bir gün​ Muazzez ile Yusuf birlikteyken Şakir isminde paralı bir zat Muazzez'e sarkıntılık eder. Yusuf'tan ağzının payını alıp, dayak yer. Bunun intikamını almak isteyen Şakir, çeşitli entrikalarla Yusuf'a acı çektirmeye yemin eder. Şakir, Muazzez ile evlenmek istemekte, Kaymakam Selahattin Bey ise buna pek yanaşmamaktadır. Bu durumu tek onaylayan Şahende Hanım'dır. Olayların akışında sahneye Yusuf'un arkadaşı Ali çıkar. Ali de Muazzez ile evlenmek istemektedir. Bunu öğrenen Şakir, bir olay anında Ali'yi vurur ve ölümüne sebep olur. Ancak parasını ve nüfuzunu kullanıp ceza almaktan kurtulur. Tabii entrikalar bunlarla sınırlı kalmaz.

4 Mayıs 2017 Perşembe

UÇ KELEBEK

Uç kelebek... Benden selam söyle bensiz diyarlara. Konduğun çiçek anlatsın beni sana. Dallar dile gelip şahit olsun bütün yaşanmışlıklara..

Uç kelebek... Yeşilin en yeşiline, mavinin en mavisine. Gözbebeklerimin içine doğru uç. O zaman anlarsın bu gözlerin nelere şahit olduğunu..

Uç kelebek... Öyle uç ki ömrünün kısalığına rağmen uçuşun uzun olsun. Kısacık ömre o kadar çok şey sığdır ki uzun yaşayıp boş yaşayanlara senin hayatın ibret olsun..

Uç kelebek... Balkanlar'ın nazlı çiçeklerine, kanayan yüreklerine, Anadolu'nun yanık bağırlarına, memleketimin dört bir tarafına uç ki seninle hayat bulsun yaşamın kıyısına gelenler. Şirin için dağları delenler, Leyla için yürek çöllerine düşenler..

3 Mayıs 2017 Çarşamba

BLOG PARTİSİ

Sevgili Annesinin Prensesi "Blog Partisi" adı altında bir etkinlik düzenlemişti. Partiler hep eğlenceli olur diye düşünüyordum. Öyle de oldu. Bu eğlenceli partiyi düzenleyen Annesinin Prensesi bloğunun sahibesine çok teşekkür ederim. Gelelim etkinlik kapsamında gerçekleşen sorular ve cevaplar kısmına..

Sevgili Simli arkadaşımız sormuş: Bir kitabın seni değiştireceğine inanır mısın?
Cevabım : Evet, inanırım. Ütopik şeyler beni etkilemez. Ama bazı kitaplar hatta bazı satırlar bam telime dokunur, beni kendime getirir, sorgulatır, araştırtır. Sonra da değişim başlar. Ama bu her kitap için olmaz tabii. Eğer öyle olsaydı her okuduğum kitaptan sonra tanınmayacak hale gelir, kendimi kaybederdim. Bir kitabın beni değiştirebilmesi için derine inmesi, ruhuma hitap etmesi gerekir. (Simli arkadaşımıza bu güzel sorusu için teşekkür ederim. Kendisine ulaşmak için buraya tıklamanız yeterli.)