BU BAYRAM BAŞKA BAYRAM

 Sobanın yanındaki mindere kıvrıldım kedi gibi. Çıtırdayan odun sesine karışmış duyguların ateşi var yanarken külünü miras bırakan. Bir yanda ilmek ilmek işlediğim gergefim, bir yanda her ilmekte işlenen gerçeğim..

Sobanın üzerine birkaç portakal kabuğu koydum. Mis gibi kokusu yayılırken odama, kendimden geçtim adeta. Bir elimde tavşan kanı çayım, diğerinde kitabım. Hayallerimde ise yalnızlığım..

Sonra yeşil fırfırlı perdeyi aralayıp pencereden dışarı bakıyorum. İki çocuk karşı kaldırımda misket oynuyor. Postacı bisikletiyle mektup dağıtıyor. Az ilerde iki genç kavga ediyor. Baktı ki kavga büyüyecek, Kasap Ahmet Amca dükkanından çıkıp kavgayı ayırıveriyor. Baklavacı Ramazan da iki baklavayla koşup geliyor ve gençlerin ağzına baklava dilimlerini tıkıp işi tatlıya bağlıyor..

Başımı kaldırdığımda ise masmavi, pırıl pırıl bir sema karşılıyor beni. Bahar kapıda bekliyor sanki. Daha fazla dayanamayıp dışarı çıkıyorum. Önce hafiften bir rüzgar çarpıyor yüzüme. Köşe başına doğru ilerliyorum. Mahallenin tombul kedisi Sarmal sarılıyor bacaklarıma. Eee, kaç gündür görüşemedik ne de olsa..

Müzeyyen Teyze'nin sakız sardunyaları süslüyor balkonunu her zamanki gibi. Elinde su kabıyla onları sularken bir yandan da başıyla selamlıyor beni. Öyle narin ki Müzeyyen Teyze. Gözlerinin içi insana huzur veriyor..

Biraz ilerde ışıklar var. Oraya doğru yürüyorum. Işıkların köşesinde yılların sahafı var tozlu raflarında ruhumu dinlendirdiğim. Soluklanmak için oraya giriyorum. Kitapların arasında gezinirken ikinci bölmede eski bir dosta rastlıyorum. Kitap kokusuna karışıyor onun kokusu. Sahaf amca bizi görmüş olsa gerek elinde iki fincan kahve ile geliyor yanımıza. Kırk yıl hatırı var diyor uzatırken. Kitap kokusu, dost kokusu derken bir de kahve kokusu karışıyor hayatımıza. Mis gibi kokuları içime çekerken ciğerlerim bayram ediyor. Bu bayramın tadıysa anlatılmaz, yaşanır..