(Kırmızı Elma, Şemsiye, Gömlek, Ayna, Fotoğraf)
Sabah alarmının sesiyle uyandı Nilgün. Yatağında doğruldu. Sonra banyoya geçip elini yüzünü yıkadı. Aynaya baktığında yüzünü biraz solgun görse de aldırmadı. Bugün harika görünüyorum diyerek kendisiyle hafiften dalga geçti. Zaten kendisiyle eğlenmeyi çok severdi.Mutfağa yöneldi önce. Zira karnı zil çalıyordu. Kahvaltı yapma alışkanlığı pek yoktu. Masanın üzerindeki sepette duran kırmızı elmalar dikkatini çekti. Hemen bir tanesini alıp ısıra ısıra yemeğe başladı. Sonra kapı önündeki gazeteliğe bırakılan günlük gazetesini aldı. Oturma odasındaki koltuğuna oturup bir yandan elmasını yerken bir yandan da gazete sayfalarına göz atmaya başladı.
Üçüncü sayfadaki bir fotoğraf karesi gözüne ilişti. Fotoğraftakini tanıyor gibiydi ama nereden tanıdığını bir türlü çıkartamadı. Kim olduğunu düşünürken telefon çaldı. Arayan annesiydi. Yusuftan haberin var mı diye sordu. Hangi Yusuf? diye sordu annesine. Çocukluk arkadaşın Yusuf, nasıl hatırlamazsın diye fırçaladı annesi. Nilgün'ün aklı başına geldi o an. Az önce gazetede gördüğü fotoğraf Yusuf'un fotoğrafıydı. Şimdi hatırladı. Aradan uzun yıllar geçince, sık görüşmeyince hatırlamakta zorlanıyor insan. Az önce gazeteden öğrendim dedi annesine. Yusuf çok ünlü bir yazar olmuş. Bugün imza günü varmış. Meğer annesiyle Yusuf'un annesi arkadaşmış. Onu da davet etmiş. Annesi de Nilgün'e sende gel, değişiklik olur dedi. Nilgün hem şaşırmış hem sevinmişti. Hemen hazırlanıp çıkıyorum,bir saate orada olurum dedi. Annesi de tamam bekliyorum diyerek telefonu kapattı.
Hemen dolaptan kıyafet seçti kendine Nilgün. Pembe çiçekli, yakası dantelli gömleğiyle, krem rengi pantolonunu giydi. Saçını at kuyruğu yapıp pembe halka küpelerini taktı. Aynaya bakıp harika görünüyorsun şekerim deyip kendine iltifat etmeyi de ihmal etmedi.
Tam hazırım çıkayım diye düşünürken penceresine düşen yağmur damlaları onu kendine getirdi. Kapının hemen yanındaki portmantoda asılı duran şemsiyeyi aldı. Ne olur ne olmaz, ıslanmayayım dedi kendi kendine. Ayakkabısını giyip dışarı çıktı. Durağa doğru ilerledi. Durakta on dakika kadar otobüs bekledikten sonra nihayet onu götürecek otobüs durağa yanaştı. O da kendini hemen içeri attı.
Sağdan ikinci koltuk boştu. Bir hamleyle oraya oturuverdi. Cama kafasını yaslayıp hülyalara daldı. En çok Yusuf'u düşündü. Bakalım Yusuf onu tanıyabilecek miydi? Kitabında nelerden bahsediyordu? Çok tanınıyor muydu? Kafasında binbir tane soruyla yolculuğunu tamamlayıp ineceği durağa vardı.
Durakta indiğinde annesi onu bekliyordu. Doğruca imza gününün yapıldığı alana gittiler. Yusuf bir masaya oturmuş kitaplarını imzalıyor bir yandan da gelenlerle sohbet ediyordu. Yanına yaklaştıklarında onları görmedi. Sonra annesi "Yusuuf"diye seslenince annesine cevap verdi. Annesini yanına çağırdı ama Nilgünleri çağırmadı. Nilgün herhalde tanımadı diye içinden geçirirken arkadaşına seslendi Nemika Teyze. Sonra da bil bakalım kimi getirdim diye sordu Yusuf'a. Kimi acaba dedi annesine. Nilgün'e el işareti yapınca yanlarına gitti. Merhaba Yusuf dedi. Elini uzattı. Eli havada kalınca anladı birşeylerin ters gittiğini. Yusuf, bu ses çok tanıdık. Kimsiniz diye sordu. Ben Nilgün dedi, çocukluk arkadaşın. Aliye Hanım'ın kızı Nilgün. Hemen tanıdı onu. Nilgün yıllar sonra onu görmüştü ama o Nilgün'ü göremedi. Gözlerini yıllar önce geçirdiği bir kazada kaybetmişti. Ama sevmekten ve yazmaktan hiç vazgeçmemişti.
heyoooo yarın gelcam okumayaaa :) alayım listeye şimdiii :)
YanıtlaSilYarın görüşürüz:)
SilFinal beni vurdu resmen. :) Hiç beklemiyordum. :)
YanıtlaSilSonunu ben bile beklemiyordum yazarken. Ama böyle oldu.:)
SilYazınızı okurken iki farklı hava teneffüs ettim. Birincisi başlangıç kısmı, bu kısım, okuduğunuz çeviri kitapların havasından rüzgarlar taşıyor ya da o rüzgarlar yalnız bana esiyor. İkinci kısım da kültürümüzden rüzgarlar barındırıyor. Yani yazınızı okurken burası neresi deyiverdim. Yeni yazılarınızda tekrar buluşmak üzere :)
YanıtlaSilBurası hayatın tam ortası aslında. Farklı kültürlerin sentezi:)Aynı anda çok farklı rüzgarlar estirebiliyor insana... Gelecek yazılarda görüşmek üzere.
SilFinali beni bitirdi 😔Ah Yusuf ah ..bayıldım yine şahane yazmışın gönlüne yüreğine kalemine sağlık canım benim sevgiler sevgiler 🤗💕👏
YanıtlaSilAh ki ne ah... Çok teşekkür ederim. Sevgiler:)
SilVazgeçmeyen insanlara hayranım.
YanıtlaSilYusuf...
Yeğenimin adı.
Güzeldi hikaye. Buruk ama aslında güçlü bir yanı var. O gücü hissedebilmek de çok güzel.
Vazgeçmeyen insanlara hayran olmamak elde değil.
SilYeğeninize selam olsun.:)
Çok teşekkür ederim...
çok güzel anlatmışsın hızla ilerledi cümleler ve final beni şaşırttı hiç öyle bir son beklemedim başta :) çocukluk arkadaşları, çoğusu unutur bazısı unutmaz ne ilginç bir durum tekrar görüşmeler :) ben de meraktan çocukluk arkadaşlarımı bulmaya çalıştım geçenlerde hatta bir tanesini buldum bir ara blog açıp üç yazı yazmış taa ilkokuldan bir kız sonra kaybolmuş. sonra bir gazete haberinde ismini gördüm gıda mühendisi olmuş memlekette bir fabrikanın haberinde adı geçiyordu sevindim onun için :)
YanıtlaSilYazarken finalin böyle olacağını kestirememiştim aslında. Çocukluk arkadaşları ya çok bağlı oluyor ya da unutuluyor.İnsan bazen merak ediyor ne yapıyorlar acaba diye.
Siloyyyy gol attın bize sonundaaa :) güzeldi, bu kez denişikli öykü olmuş, büyüklere masal hihihi :)
YanıtlaSilHep küçüklere masal olmasın değil mi ama?:)
Silbirkaç kelimeden şahane bir öykü çıkartmışsınız elinize sağlık:)
YanıtlaSilÇok güzel olmuş ama final... emeğinize sağlık
YanıtlaSilHikâyenizin konusu çok güzel. Özellikle çözüm bölümü harikaydı. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilSon paragrafta teknik bir kusur var. Hikâye 3. şahıs ağzından anlatılıyor. Son paragrafta araya 1. şahıs ağzı giriyor. Sonra tekrar 3. şahsa dönülüyor. Ya ben bir yeri gözden kaçırdım, ya da siz gözden kaçırdınız. 🙂
Çok teşekkür ederim. Güzel tespit etmişsiniz. Ben gözden kaçırmışım.:)
Sil